17 Aralık 2012 Pazartesi

Çocuk Başlangıçtır


Çocuk Vakfı Başkanı Mustafa Ruhi Şirin ile söyleşi:

Konuşan: İbrahim Akar

Çocuk sorunu son on yılda dünyada reel bir gündem maddesi haline gelmiş görünüyor. Daha önceleri aktif koruma ve önlem girişimleri bu denli canlı, bu denli dinamik değildi. Sizce bunun sebebi nedir? Daha önceleri kayıtsız mıydık yoksa sorun çok ciddi boyutlara mı ulaştı?

Tarih boyunca çocuğun gündem dışında kaldığı söylenemez. Çocuk, özne durumuna gelemediğinden hafife alınmış ve sorunları suskunluk sarmalı ile örtülmüş. Çünkü çocuk, kadim zamanlardan bu yana ya devletindir ya da toplumun. Bunun anlamı şu: Toplum, çocuk üzerine kendi geleceğini inşa ediyor. Çocuklarla ortak geleceği değil. Bu yaklaşımın eskidiğinin ve eksikliğinin hâlâ farkına varmış sayılmayız. Koruma anlayışı ile çocuğun öncelikli yararını merkeze almalıyız. Yapılacak her işte çocuk yararını benimsediğimizde gerçek anlamda çocuğa yönelmiş oluruz. Dünyada bu anlayış egemen olamadığı için henüz aktif korumadan ve etkin girişimlerden de söz edemeyiz. On yıl önce, Dünya Çocuk Zirvesi’nde bu yönde durum tespiti yapıldığını hatırlayalım: O yıllarda da çocuk sorunları trajik boyutlardaydı. Çocuklar için her alanda ortak iyilere ulaşılması yönünde çalışılacağına dair sözler verilmişti. Aslında Çocuk Hakları Sözleşmesi bu açıdan çocuğa yönelişte en kuşatıcı çerçeveyi ortaya koyan bir milat olmuştur. Bu evrensel çocuk anayasasına rağmen son on yılın çocuk karnesi, çocuk ödevine yeterince çalışılmadığını gösteriyor. Bir yandan önceki dönemin çocuk sorunları devam ederken, öte yandan küreselleşme süreci çocuğu ve kadını vurmuş ve kıyıya atmış durumda. Ekonomik gelişmeye oranla iyileşmesi beklenen insanî gelişme göstergeleri daha da kötüleşti. Çocuk yoksulluğunun ilk çocuk gündeminin hâlâ ilk maddesi olması bile, çocuk krizini anlamayı kolaylaştırabilir. Burada Cummings’ten bir dizeyi anmanın sırası gelmiştir sanırım: “Güzel bir cevaptır her zaman / daha güzel bir soru soran.” Çocuk alanında sancılı bir dünyada yaşıyoruz ancak felsefî arka plânı olan yakıcı soruları soramadığımız halde bize kendini sürekli hatırlatan çocuk gerçeğine kayıtsız mı kalacağız? Hayır! Politika bekleyebilir, çocuk asla bekleyemez. Sosyal duygu ve toplumsal duyguyla çocuk’ta ve çocuk gerçeğinde buluşmadan hiçbir sorunu çözemeyiz. Eğer dünyada yaşayan dört çocuktan üçü sorunlu büyüyorsa bunu ciddi bir sorun olarak anlamalıyız. Bu tam anlamıyla insanlık krizidir. Yoksullara konser desteğiyle bu krizi çözemeyeceğimizi de bugün artık herkes farketmiş durumda.

Yeni bin yılda nasıl bir çocuk mirası devraldı dünya? Dünyanın çocuk yüzlü haritası çok mu kötü?

Son on yılda yapılanlar yapılamayanlardan az. Hem de çok az. Çocukların sağlık ve güvenliklerini garanti altına alacak, çocuk ve anne ölüm oranlarını düşürecek, önlenebilir hastalıkları önleyecek büyük girişimler gerçekleşemedi. Temel eğitim, güvenli içme suyu, sağlıklı gıda, cinsel istismar, şiddet, çocuk iş gücünün istismarına yönelik haberler de kötü çocuk haberleri. 31 milyon mültecinin çoğu kadın ve çocuk. Zengin ve yoksul arasında büyüyen uçurumlar. Çocuk işçiliği, kaçakçılık ve çocukların cinsel sömürüsünde de hiçbir iyileşme işareti göremiyoruz. Havuz dolu ve sürekli taşıyor. İLO’ya göre kalkınmakta olan ülkelerde 5 ve 14 yaş arasında 250 milyon çocuk çalışıyor. 60 milyon ağır işlerde çalışan ve yaşları 5 ve 11 yaş arası olan bu çocuk gerçekliği bizi harekete geçiremiyorsa bu utanca ortak olmuş oluruz. Eski zamanlarda savaşlarda kadın ve çocuklar öldürülmezdi. Şimdi öyle mi? On yılda 18 bin civarında asker öldü, 2 milyon 300 bin çocuk. Çocuk yüzlü haritanın kriz noktaları bunlarla sınırlı değil. 15 yaşında 4,3 milyondan fazla çocuk AIDS’li olarak yaşıyor. Her dakikada 15 ila 24 yaş arası 5 genç HIV’e yakalanıyor. Bu da her gün 7 bin çocuk anlamına geliyor. Dünyada 5 yaşın altındaki çocukların en az yüzde 30’u ciddi ve orta dereceli yetersiz besleniyor. En zengin ülkelerde bile her 10 çocuktan biri yoksulluk sınırının altında bir aile tarafından büyütülüyor. Unicef’in rakamları böyle. Yaşananlarıysa rakamlar asla açıklayamaz.

Bu utanç verici durum niçin engellenemedi sizce?

Sözden eyleme geçilemeyiş ve verilen sözleri yerine getirmeyişten dolayı atılımın önü tıkanıyor ve ilerleme engelleniyor. Yeni bin yılda aynı tutum içinde olunursa yani dünya liderleri verdikleri sözleri yine tutmazlarsa daha kötü çocuk haberlerini duyacağız. Küresel Çocuk Hareketi bu nedenle “Her birimiz zaman ve enerjimizi dünya çocuklarının refahı için harcamaya hazır mısınız?” sorusunu sorarak Çocuklar İçin Evet Deyin kampanyasını Unicef’in öncülüğünde başlatacak. Bu hareketin etkilerini ölçmek de bizim elimizde. Gönüllü çocuk elçilerinin sayısı arttıkça. Şirketlerin çocuk haklarını dikkate almasıyla. Hükümetlerin de sözden eyleme geçmesiyle. Çocuk entelektüelleri, şairler, yazarlar, sanatçılar, bilim insanları, müzisyenler, politikacılar, iş adamları, muhtarlar, anneler, babalar, büyük babalar, büyük anneler, amcalar, teyzeler, ablalar, halalar, her yaştan insanların “artık yeter” demesiyle bütün dünyada başlayacak çocuk hareketinin öncüleri olmaya karar veremezsek bu utanç sürecek.

Biraz da Türkiye’nin çocuk yüzlü haritasını okumaya çalışalım. Nedir temel çocuk sorunlarımız?

İster kabul edin ister reddedin. Türkiye sancılı bir çocuk misafirhanesi. Çocuk nüfusu, nüfusun yüzde 42’si. Politikasız çocuk politikası olan bir ülke. Cumhuriyetimiz hem çocuk, hem de henüz çocuk cumhuriyeti olamadı. En yüksek başarısı okur-yazarlık oranını yükseltmiş olması. Kız çocuklarına yönelik bölgeler arası ve ülke genelindeki toplumsal cinsiyet uçurumu ve ayrımcılık sürüyor. Toplam nüfusun eğitim yaşıysa üç buçuk yaş. Bebek ölümleri binde 37. Her beş çocuktan biri çalışıyor. Yoksul çocuk sayısı on milyonu aşmış. Sosyal güvencesi olmayan çocuklar sağlık hizmetlerinden yararlanamıyor. Sanık sandalyesine çıkan çocuk sayısı artıyor. İşkence görenlerin yüzde 10’u çocuk. Özürlü çocuk politikamız yok. Sekiz yüz bin korunmaya muhtaç çocuğun on sekiz bini korunabiliyor. Risk altındaki çocuklara yönelik çalışmalar plansız ve programsız. Sorunları en aza indirgenmiş çocukları da bu fotoğrafın dışında tutamayız. Türkiye, örselenmiş çocuklar ülkesi. Bu yüzden yeni bir başlangıç yapmalıyız.


Sizce çocuk alanında en büyük sorun nedir?

En büyük sorun ilgisizlik. Değişimin ön koşulu yüksek sorumluluk duygusuna sahip olmaktır. Kimdir bunlar? Çocuklara karşı sorumluluk almaya hazır herkes, kamu ve özel alan, her çocuk ve yetişkin. Karar alma sürecine katılacak herkesin birlikte hareket etmesi şart. Açıkçası dünyayı çocuklarla birlikte değiştirmeye karar vermekle soruna yönelebiliriz. Bu yöneliş hem şimdi hem gelecek açısından çocuk hakları savunucularının itici gücü olmalıdır. Sözden eyleme geçmek ve öncü olmak. Çocukları ilgilendiren konularda çocukların sesini duyarsanız bir şeylerin değişeceğini sezeceksiniz. Çocuklar oy kullanamıyor o halde siz çocuklar için oy kullanmanız gerektiğine karar vereceksiniz. Toplumun yönetiminde yine çocuklar için etkin güce sahip olunca bir şeylerin değişeceği sezgiden öte ilgili süreçlere yansıyacak. Çocuk hakları savunucularının küçük adımlarının bir araya gelmesiyle güç kazanacağını asla unutmamalıyız. Çocuk barıştır. Çocuğa yöneldikçe dünya barışa yönelebilir ve bu felsefe kısa sürede benimsenebilir. Çocuk alanında acil eylem plânının uygulanmasını zorunlu duruma getiren çocuk sorunları yumağını oluşturan yoksulluk, hastalık, şiddet ve ayrımcılığı sona erdirmek için çocukların beklemeye tahammülleri yok. Her çocuğun hayata iyi bir başlangıç yapabilmesi sanıldığı kadar kolay mı? Bilgi, kaynak ve yasal zorunlulukları çocuk aşamaz. Bu sorunları yalnızca hükümetler de çözemez. Çocuk sorunlarının aşılmasını istiyorsak hepimizin sorumluluk almasıyla bu sorunları çözebiliriz. Önceliği çocuklara vererek ve hiçbir çocuğu dışarıda bırakmadan, işe bir aile etkinliği olarak başlayabiliriz. Çocuk kozamızı yakından çevreye taşıyarak. İlk işimizse en yakınımızdaki çocuğa ulaşmak. Sanırım kimsenin başka sihirli formüller aramasına gerek yok.

Temel sorunları çözmeden çocuk sorunlarını çözmeye yönelmek mümkün olabilir mi?

Çocuk sorunlarını ülke ölçekli temel sorunların çözümünden ayrı düşünemeyiz. Her sosyal sorun kültürel ve ekonomik ilişkisi dikkate alınarak çözümlenebilir. Çocuk düşünce hareketi, çocuğu merkeze alarak sorunların kaynağı olan ulusal ve uluslar arası sistemi kökten sorgulamayı, değişimi başlatarak dönüştürmeyi hedefleyen bir harekettir. Vahşi kapitalizmden, Marks’ın çalışma atölyelerinden, her türlü ideolojik devletten, faşizmin bütün örüntülerinden, çocuk sömürüsüne neden olan her tür ideolojiden çocuğu ve dünyayı kurtarma projesi bugün için ütopya olarak algılanabilir. Gerçekçi olacağız ancak hayâllerimiz ve umutlarımız olmadan da yaşayamayız.

Çocuk, ülkemizde mevcut toplumsal konumuyla riske en açık nüfusu oluşturuyor... Diğer toplumsal gruplar kendi sorunlarına bizzat sahip çıkan aktif örgütlenmeler geliştirilebiliyor. Örgütlenme sorunu olan bir yaş grubu olması bu durumu etkileyen bir faktör mü? Hattâ daha geniş bir soru içinde toplarsak, genel örgütlenme bilincimizde de ciddi bir sorun var mı?

Dünyada çocuk katılımı olmadan yapılacak her iş eksiktir. Çocuklar için yapılacak her işte çocuk yararının gözetilmesiyse en uygar davranış. Yetişkinler imparatorluğu çocuklar adına hareket ederek dünyayı çocuk yok dünyaya dönüştürmekten adeta hoşlanıyorlar. Yeni çocuk anlayışıysa yetişkini dışlamıyor ancak dünyayı çocuklarla birlikte değiştirmeyi öngörüyor. Çocukları ortak geleceğimiz kabul ederek ve çocukların hayata en iyi başlangıcı yaparak başlamaları için bu iddiayı yalnızca vaad eden değil gerçekleştirmeyi de hedefleyen bu yeni yaklaşım, yenilikçi çocuk paradigmasını özetliyor. Çünkü çocuğu geleceğe erteleyemeyeceğimiz gibi gecikmiş bir düzeltme de onu kurtarmaya yetmez. Çocuklarla birlikte dünyayı dönüştürmenin büyük bir iddia olduğu doğru. Çocuğu hafife alanların bu iddiayı küçümseyeceklerinden de eminim. Çocuğu bilinçsiz, küçük ve yalnızca korunması gereken bir varlık olarak görenleri de dönüştürecek olan çocuk ve yetişkin birlikteliği olacaktır. Sözden eyleme geçişte çocuk örgütlenmesinin önünde yasal engellerin olduğu da başka bir gerçek. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi bizde de çocuklar henüz sivil toplum kuruluşlarına üye olamıyor ve dernek kuramıyorlar. Çünkü Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye yönelik uyum yasaları henüz çıkarılmadı. Toplumsal aklın harekete geçirilmesinde dernek kurarak kendilerini ifade etmeleri olanağı kadar aile içinde, okulda ve sosyal hayatta görüşlerini açıklayabilmeleri de önemli. Her iki açıdan çocuğun birinci kuşak hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı anlayış ve yaklaşımlar aşıldığında, çocuklarımızın davranışa dönüştürecekleri demokrasi kültürünün yetişkinlerin otoriter, yasakçı ve antidemokratik yaklaşımlarını gözden geçirmelerine de örnek olacak. Çocukları çocuklarımızdan öğreneceğimiz bir aşamaya geldiğimizi de fark etmeliyiz. Yalnızca anneler, babalar ve öğretmenler bilmiyor. Aynı enformasyonu alan çocuklar da biliyor, hem de çok şey biliyorlar artık.

Dünyada ve ülkemizde çocuğa bakış ne durumdadır? Dünya genelindeki sorunlarla ne kadar iç içe ve ne kadar dışında?

Çocuk bilgisi üretemeyen bir toplumda sağlıklı, güvenilir ve çocuk gerçeğini yansıtan çocuk göstergeleri elde etmek imkânsız gibi. Her işte olduğu gibi kabaca genellemeler yapıyoruz. Sayısal Çocuk Uyarı Raporu’nu hazırlarken çocukların durumunu yansıtan rakamların listesini çıkarmanın da çocuk hakkı ihlali olabileceğini düşünmüştüm. Nedeni şu: Rakam açıklıyor ve ortaya çıkan utanç karşısında bir şey yapamıyorsunuz! Bütün dünya çocuklarının büyük oranda ortak sorunlar yaşadıklarını hepimiz biliyoruz. Bebek ölümleri trajedisi sürüyor. Sağlıklı beslenemeyen çocuk yüzdesi hâlâ yüksek. Sosyal güvencesiz çocuk sayısı neredeyse yarıdan fazla. Çocuk yoksulluğu her geçen yıl artıyor. Çocuk işgücünün sömürülmesi ülkeler arasında farklılıklar göstermesine rağmen her geçen yıl daha tehlikeli boyutlara ulaşıyor. Eğitimde fırsat eşitliği olmadığı gibi kız çocuklarına yönelik cinsiyet uçurumu en açık çocuk ihlali olma özelliğini koruyor. Dünya özürlü çocuklara karşı özürlü davranmaktan uzaklaşamıyor. Üstün yetenekli çocukları eğitecek kurum sayısı çok az. Açıkça çocuk sorunları hem ortak hem de küresel. Çözümü küresel olarak görmek yine çocuk sorunlarını ertelemek anlamına da geliyor. Toplumsal sorunları ülke ölçekli stratejilerle çözmek zorundayız. Bütün, parçaların toplamından daha fazla bir şeydir. İşe önce büyük taşları yerine koyarak başlamak, adres göstermek değil çözüm yollarını önermektir. Çocuk alanında sorunları tartışarak eskiten yaklaşımlar yerine medeniyet merkezli yeni çocuk okumasına yönelmeliyiz. Dirilişçi yaklaşımla ilerleme düşüncesini yenilenme bilincinin odağı durumuna getirmedikçe toplumu yenileyemeyiz. Oysa her doğan çocuk geleceği yenileyeceği müjdesini verir insanlığa. Bilge şair Sezai Karakoç’un vurgusu ile söylemek gerekirse “Her insan bir haberdir / Her doğan çocuk bir haber getirir...” Çocukla gelen haberi doğru okuyamayan bir insanlık durumuyla karşı karşıyayız. Bunu başarabilirsek, insanlığın güven sorunu ve korkusu aşılabilir. Çocuk’ta buluşmayı hayatımızın biricik ödevi kabul etmedikçe, umutlu da olamayız. Tagore, aynı şeyi haykırmamış mıydı? Her çocuk doğduğunda / Şöyle der: Allah insandan umudu kesmemiştir. O halde doğacak son çocuğa kadar bütün insanlığın birleşeceği en evrensel hakikatin çocuk olduğunu kabul edenler bir araya gelmeyi hayatlarının en büyük iddiası kabul etmedikçe bu vahşi dünyanın çocuk yangınları sürecek.

Türkiye, aile yapısı gerçekten güçlü bir ülke mi yoksa biz öyle mi görüyoruz? Bu durum sorunları gizliyor mu hafifletiyor mu?

Doğan her çocuk hangi sosyal çevrede doğarsa doğsun güzel bir dünyada yaşama hakkına sahiptir. Toplumsal yapımızın minyatürü olan geleneksel ailenin güçlü yanları çok olmakla birlikte çok zayıf tarafları olduğu da bir gerçek. Bunu çocuğa verilen değerde görmek mümkün. Bizde hâlâ çocuk ekonomik değer olarak algılanıyor. Doğurganlığın yüksekliği ve çocuk nüfusunun hızlı artışı bu algılamayı doğruluyor. Ailenin içe dönük yanları olan sevgi, şefkat, paylaşma duygusu çok yüksek ve korumacı yönü daha ağır basıyor. Bu yönü ile iletişimi de güçlü. Ancak çocuk yetiştirmede öne çıkan otoriter yaklaşım hâlâ etkin. Değişen çocukluğun farkına varılamayışı nedeniyle de çocuğun görüşü alınmadan çocuk adına karar veren anne-baba tutumunda ciddi sayılabilecek değişme de yok. Türk toplumunda ailelerin yüzde 50’sinde kocaları eşlerini, yüzde 66’sında da anne-baba çocukları dövüyorsa bu aile güçlü müdür zayıf mıdır? Bunu hepimiz yeniden düşünmeliyiz. Aileyi kutsallaştırma çabası eğer çocuğu mahkûm ediyorsa bu anlayışı sorgulamak kaçınılmazdır.

Son yıllarda her nedense çocuk deyince akla ilk olarak sokak çocuklarıyla lösemili çocuklar geliyor. Tuhaf gelebilir ama bu gruplara karşı duyarlılık biraz suistimal öğesini de hızlandırmış görünüyor. Yerine ulaşmayan bağış kampanyaları, lösemili imiş gibi dilendirilen çocuklar biraz bunu doğruluyor diyebilir miyiz?

Haklısınız. Aslında çocuk deyince medyanın ağına daha çok sokak çocukları, lösemili çocuklar ya da pembe çocuk masalları takılıyor. Sokak çocukları gündeme getirilirken farkında olunmadan diğer çocuk gündemleri ıskalanıyor. Her gün otuz bin çocuk ölüyor ve dünya haber ağına bu dünya kadar büyük haber, belirli günlerde veya yıllık değerlendirmelerde hatırlanıyor. Yeryüzünde çocuklar adına kimsenin para toplamaya hakkı yoktur. Ancak çocuklar için çağrı yapılabilir. Yeni çocuk ahlâkı manifestoya dönüşerek şeffaf, denetlenmeyi kabul eden ve katılımcı duyarlıkları paylaşmadıkça çocuklar üzerinden yapılan ticaret önlenemez.
Çocuk sorunu bağış kampanyalarıyla mı çözülecek? Yoksa bu yaklaşım ciddi bir revizyon gerektiriyor mu?

Denizyıldızı öyküsü biraz işimizi kolaylaştırabilir. Okyanusun kıyıya vurduğu denizyıldızlarını geri atmaya çalışan birine sorar adam: Bu kadar denizyıldızına gücün yetmez. O halde yaptığın işin anlamı ne? Adam bir denizyıldızı daha alır eline ve okyanusa atar. Bak, der, onun için çok şey değişti. İyi düşünülmüş projelerle doğru insanların gerçekleştirdiği çalışmalarla doğru sonuçlar alınabileceğine inanırım. Sosyal duygu yüklü insanların bu çocuk ödevini ihmal etmesi düşünülemez. Zaman zaman kampanyaların iyi örneklerini gördüğümüzü de söyleyebilirim. Her gün tek bir çocuğun umuda yolculuğa çıkması bile müthiş bir çocuk haberidir. İletişim çağında bu tek çocuk haberinin ürettiği sosyal değeri bile çok anlamlı buluyorum. Ancak bu yetmez. Bu tür küçük ölçekli çalışmaların özendiriciliği yanında katılımı harekete geçirici etkinliğe kavuşması ön koşul olmalıdır. Ancak asıl dönüşümü yapacak olansa, toplumsal aklı çocuklar için harekete geçirecek, ülke ölçekli toplumsal çocukluk politikalarıdır. Önce büyük taşları yerine koymak derken ülke ölçekli toplumsal çocukluk politikasını kastetmiştim. Toplumsal duygunun çocuk merkezli büyük ve dönüştürücü gücü kıyıya vuran bütün denizyıldızlarını okyanusa yani çocukları yeniden hayata geri döndürdüğü gün başarmış olacağız. Buna kimse hayır demediğine göre neyi bekliyoruz? Benim de anlayamadığım şey bu.

Çocuk sorunlarına karşı duyarlı olan örgütlenmeler (resmi ve sivil) ne denli aktif bir işbirliği içinde? Var olan iletişim hangi aşamada ve neyi hedefliyor?

Türkiye’de hükümet kuruluşları, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliğinde, başlamış pilot somut projeler dışında işbirliğinden söz etmek için vakit henüz erken. Ne kadar demokrasimiz varsa bu işbirliği de o düzeyde. Son yıllarda en azından iletişim ağına yönelik yaklaşımlar var. Yeni oluşturduğumuz Çocuk Hakları Koalisyonu ilk adım olması açısından önemli. Ancak henüz sivil toplum kuruluşlarının kendileri kadar toplumun kendilerini tanımlamaları da yapılamadı. Çocuk hakları savunuculuğu kararlı bir tutum ortaya koydukça, katılımın bütün özneleri harekete geçeceği gibi politika yapıcılar da buna kayıtsız kalamayacak. Birinci İstanbul Çocuk Kurultayı’nın bu yönde atılmış hem önemli adım hem de bir başlangıç olduğunu söyleyebilirim.

Genelde hepimizin yaklaşımı biraz bu yönde: Eskiden daha farklıydı bazı şeyler... Hiçbir şey bu denli kötü değildi... Hakikaten çocukluk dönemimizde daha olumlu koşullarda mı yaşıyorduk? Yoksa içimizdeki çocuk yalnızca anıları mı özlüyor?

Hangi geçmiş? Bu önemli. Çocukluğunu hiç yaşayamadan büyüyenleri nereye koyacağız? Geçmişteki çocukluğun problemli alanları olduğu kesin. Ne yazık ki bizde çocuk araştırmaları çok az. Sosyal tarih açısından en çok ihtiyaç duyduğumuz geçmişin çocuk bilgisinden uzağız. Oysa çocukluk her toplumun yitik cenneti gibidir. Çocukluk çağını çocuk gibi yaşayan her yetişkinin çocukluğu özlemesi doğal bir sonuçtur. İçindeki çocuğu bu tür çocukluğu yaşayanlar daha kolay yaşatabiliyor. Ya küçültülmüş yetişkin modeli olarak çocukluğu yaşayanlar! Onların ne çocukluğu oldu ne de içindeki çocuğu yaşatabiliyorlar. Ben de mümkün olduğunca çocukluğu yaşadığımı büyüyünce fark ettim. Hâlâ biraz romantik bir çocuk gibi yaşamak isteyişimin nedeni de belki de budur. Bugün ise çocukluğun yaşanması hemen hemen imkansız gibi. Neredeyse tek tip ve modelleşmiş bir çocukluk yaşanıyor. Aslında ister çocuk olsun isterse yetişkin bir çocuk gibi şaşarak yaşamayı başardığımız gün işler yoluna girecek.

Çocuk haklarının bireyin ve toplumun hakları içindeki yeri nedir?

Aslında biz yetişkinler çocuğu tanımlarken kendimizi de tanımlamış oluruz. Bu yönü ile modern çocuk paradigması aynı zamanda modern yetişkinlik paradigmasına dönüşmüş gibidir. Çocuklar erken yetişkinleşirken yetişkinlerin çocuklaşmasının nedeni ise açık: Postman’ın ısrarla söylediği gibi çocukluk giderek yok oluyor. Yine bu nedenle de önem kazanıyor, yükselen bir değere dönüşüyor. Bu çocukluğun anayasası var ancak kesinlik’ten yoksundur. Çünkü çocuk henüz birey olma haklarını elde edememiş durumda. Kamusal alanda çocuğun katılımı ve çocuğun öncelikli yararı ilkeleri teorik çerçeveler içinde kalmıştır. Çocuk hakları alanında iki felsefî yaklaşımdan söz edebiliriz: Çocuğun hem sabit hem de değişmez ve çocukluğu korunması gereken özel evre kabul edenlerin yaklaşımı. İkincisi ise, çocukların özel haklarının yetişkin haklarıyla eşit hattâ daha fazla ve daha az görmeyen yaklaşım. İkinci eğilimin öncüleri özgürleştirici olmayı öne çıkarırken aynı zamanda katılım ilkesine vurgu yaparak çocukların oy kullanma hakkı dahil politika haklarında da ısrar ediyorlar. Doğrusu çoğu yetişkine karşın ben de çocukların oy verme hakkını, itiraz eden yetişkinlerin çoğunlukta olduğunu bile bile, savunmaktan müthiş keyif aldığımı söyleyebilirim. Çocuk ütopyası mı? Evet ve böyle çocuk ütopyalarının çoğalmasını da istiyorum. Çocuğun bireysel hakları yanında toplumsal sürece dahil etmeyi öngören bu görüşü savunanlar, çocuk hakları alanında yaygın olan korumacı anlayışla çelişmiş olmuyorlar. Aksine, koruyucu hakları savunmayı özgürleştirici hakların sağlanmasına engel görmedikleri gibi, koruyucu hakların savunulmasını güçlendirdiğine tezlerinde yer veriyorlar. Koruyucu yaklaşımda çocuklar adına karar vermek anlayışı egemen. Çocuğu daha çok özne kabul eden, katılımı öne çıkaran çocuk anlayışı, çocuğu birey yani kendi olmaya hazırlaması açısından hem yenilikçi hem de kendini ifade edebilen, düşünen, sorgulayan bir çocukluk fotoğrafına işaret ediyor. Özgürleşecek çocukluk fotoğrafının ortaya çıkmasının kolay bir süreç olmadığınıysa zaten herkes kabul ediyor. Arınmanın, doğru soru sormanın, toplumsal aklı harekete geçirmenin, eskimiş çocuk geleneğini sorgulamanın ve çocuk yüzlü devrimlere ulaşmanın kolay bir iş olmadığını çocuk entelektüelleri iyi bilir. İşte bu yüzden çocuk hakları, özel insan haklarıdır ve çocuk hakları anlayışı davranış kültürüne, yaşama biçimine dönüşmedikçe insan hakları da var olamaz. Çocuk haklarını gerçek hayat bilgisine dönüştürense bu hakları bilen, isteyen ve çocuklar için gerçekleştiren yetişkindir. İnsan temelli haklar alfabesi ailede öğrenip yaşanmadıkça çocuk hakları içerikten yoksun kalmaya mahkûmdur. Haklarını bilen bir çocukluk başkalarının haklarına saygılı davranır. Birlikte ve ayrımcılık olmadan yaşarken, hak ve özgürlüklerinin eşitlik ilkesine göre düzenlenmesi halinde birey olma hakkı kazanabilir birey. Toplum haklarının bireyin üstünde olmasıysa insan haklarına en büyük engeldir.

İnsanlık tarihi bu konuda kirli sayfalara sahip... Daha elli yıl öncesinde çocuklar en küçük tünellere girebildiği için maden ocaklarında çalıştırılıyordu. Tekstil ve dokuma endüstrisinde küçük parmaklar daha elverişli olduğu için çocuk emeği inanılmaz yaygınlıktaydı. Bu en gelişmiş ülkelerde de sömürgelerinde de yaygın bir uygulamaydı. Eskisinden daha temiz sayfaların yanı sıra daha da kirletilmiş sayfalar var mı, varsa hangileri?

Çocuk hakları ihlallerinin listesi bütün insanlığın utancına yol açacak kadar dehşet vericidir. Isparta devletinde çocuklar doğunca terk edilir, içlerinde hayatta kalanların yaşama hakkı olurdu. Çağımızda daha doğmadan öldürülüyor çocuklar. İlahi tasarımı bozulan, örselenen çocukların acısını duymadıkça köklü çözümlere yönelemeyiz. Eğer doğmamış çocuğun haklarından işe başlamazsak bütüncül bir felsefeye de ulaşamayız. Her on çocuktan biri çalışmak zorundaysa ve bunu sorgulamaktan acizsek o zaman sözün de eylemin de bittiği yerdeyiz. Tekrarlamakta yarar var: Çocuğa yönelik her alan yüksek ahlâkın konusu olmadıkça çocuk istismarı önlenemez. Çağımızda hak ihlâlleri yanında çocuk hak ihlâllerinin modern örüntüleri de ziyadesiyle fazla. Çocuk güzellik yarışmaları, manken çocuklar, çocuk şarkıcılar, cinsel tacize uğramış çocuklar, gösteri dünyasındaki çocuklar. Bu ihlâl ve istismarlar gelişmiş – gelişmemiş ayrımı olmadan dünyanın her yerinde gerçekleşiyor. Bildiğiniz gibi çocuk güvenliği açısından en riskli ülke Amerika.

Siz ülkemizde çocuk ve çocuk hakları konusunda ilk akla gelen isimlerdensiniz. Bu duyarlılık kilitlenmesinin sebebi nedir?

Yaşadığımız çağ çok katı, gösterişçi bir çağ. Ruhumun çocuklara yönelerek huzur bulacağına inanarak bu yaşama biçimini seçtim. Çocuklara yöneldikçe ödevlerimin çoğaldığını fark ettim. Yaşamak denirse eğer çeyrek yüzyılı çocuklara adadım. Emin olun bundan hiç şikayetçi olmadım. Asıl çocuk alanının dışına çıktığım zaman huzursuz oluyorum. Thıago de Mello, insan, insana güvenecektir / çocuğa güvenen çocuk gibi diyor ya. Ben her yaştan çocuğa güveniyorum. Yaptığım her çocuk ödevini ciddiye alışım beni çok yorsa da çocuk gibi ol emrine uyarak hayâl eder ve ödevimi gerçekleştiririm. Bireysel çaba ile sonuç alınamayacağını iyi bildiğimi de zannediyorum. Uzun yol için ilk adımın önemine inanıyorum. Çocuktaki keşifçi ruhu keşfettikçe kendimi daha iyi hissediyorum. Hiçbir şeyin çoğunu veya büyüğünü kendim için istemedim ama çocukların şairi olarak anılmak isterim. Zenci, kızılderili, beyaz, sarı, esmer, Afrikalı, Asyalı, Avrupalı, Amerikalı, Avustralyalı çocukların şairi. Çocuklar için evet dediğim zaman tarihi yeniden yorumluyorum. Savaşlar sona eriyor. Büyük geleceğe yöneliyorum çocuklarla. Ben dünyanın en ciddi işini yapıyorum ve çok mutluyum.

Kırsal alandaki çocuk kenttekilerden daha mutlu mu? Yoksa hızlı göç aradaki farkı etkiliyor mu?

Soruyu sorunları az mı çok mu biçiminde sorarsak konuyu soyut alandan daha somut alana çekebiliriz. Elimizde sorunlar açısından da gösterge yok. Cottereau’ya göre batıda 18. yüzyıl başından itibaren burjuvazinin çocukları işçi çocuklarından farklılaşmaya başlayınca, buna bağlı olarak toplumsal ve kültürel olgunlaşmaları da gecikmeye başladı. 19. yüzyıl burjuva ailelerinde “çocuksu saflık kültürü” o denli doğallaştı ki işçi çocukları “çok erken olgunlaşmış” gibi göründü. Okullaşmayla işçi çocukları da çocuklaştı. Bence çocuklar farklı yerleşim alanlarında ve mekânlarında yaşamış olsalar bile her yerde kimliksiz kitle bileşeni oluncaya kadar eğip bükülerek biçimlendirildikçe arada içerik farkı kalmıyor. Kırsal alandaki çocuklar da yaygın görsel iletişim ağı nedeniyle kentin bir parçası olmuşlardır. Kırsal alandaki çocuk, konut ve serbest oyun alanları yanında daha doğal bir çevrede büyüyor. Buna karşılık sosyal ve entelektüel gelişimi açısından kayıpları daha önemli. Bu da yalnız ülkemizin değil bütün dünya çocuklarının gerçeği.

Çocuk Hakları Hareketi’nin çıkış noktası ve bulunduğu durum nedir ülkemizde? Belirlenen ortak bir hedef veya hedefler var mı?

Türkiye’de çocuk sorunları bir yandan karmaşık diğer yandansa genişleyen boyutlara ulaştığı halde politikasız çocuk politikası görüntüsü veriyor. Çocuk merkezli çalışmaları sürdüren sivil toplum kuruluşları Çocuk Hakları Koalisyonu şemsiyesi altında bir araya gelmeyi benimseyerek işe başladılar. Kurumsallaşmanın önündeki yasal engel ise henüz aşılamadı. Sorunlu çocuklar ve risk altındaki çocuklarla ilgilenen sivil toplum kuruluşlarının ilgilendiği çocuk oranı çok düşük. Çocuk Hakları Hareketi; hükümet kuruluşları, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve toplumun katılımını öngören bir yaklaşım, benimseyerek toplumsal çocukluk politikasının hayatın her alanında uygulanmasına öncülük etmek istiyor. Sorunları tartışarak tüketmek yerine çözüm öneriyor, uygulama için bürokratik engellerin kalkmasını talep ediyor.

Türkiye’nin toplumsal çocuk projesine yönelik ilk adım sayılabilecek ‘Çocuk Başlangıçtır’ kampanyasını biraz açar mısınız? Neyin başlangıcıdır? Neleri hedefliyor?

Doğan her çocuk gözlerini güzel bir dünyaya açıncaya kadar ve yaşadıkça içinde bulunacağımız bir süreç bu. Kendi çocuğumuz için yaptığımızı bütün ülke ve dünya çocukları için de yapmadıkça çocuk ödevimizi yine eksik yapmış oluruz. Dünya durdukça yapılacak her işte çocuk yararı gözetmedikçe de yeni bir dünya kurmaya yönelemeyiz. Oysa bu anlayışı hem geliştirmeye hem de gerçekleştirmeye mecburuz. Ailenin, toplumun ve kültürün biricik öznesi çocuk olduğuna göre en iyi şeyleri çocuklara vermek mutlu bir çocukluğun yaşanmasının ilk koşulu olmadıkça çocuk’ta buluşmuş olmayız. Çocuğa yönelmeyi, çocuk sorunlarını ve çözüm yollarını hayatın merkezine yerleştirerek toplumun çocuğa yönelişini harekete geçirmek bu kampanyanın hedefidir. Çocukların sorunlarını bütün sorunların çözümünden sonraya ertelemek toplumsal geleceğimize yönelik en kapsamlı darbelerden biridir. Gabriela Mistral’in dediği gibi çocuk şimdidir, bekleyemez. Çocuk hem şimdi hem de gelecek olduğuna göre niçin çocuğa yönelmekte gecikiyoruz? Henüz çocuk felsefemiz olmadığı gibi medeniyet duruşlu çocuk bakışına da sahip değiliz. Çocukluğun o müthiş merak duygusu ve keşifçi ruhuna, yaratıcı zihin yapısına, araştırıcı bilgeliğine, her sorunda olduğu gibi çocuk sorunlarının çözümünde de tartışmasız ihtiyacımız var çocuk bakışına. Yaşadığımız dünyaya ve hayata çocuk bakışıyla bakmanın mucizevi etkisini hayatımıza katmak, bireysel zenginliğimiz kadar çocuk duyarlılığının topluma yansımasının da önemli hareket noktalarından biridir. Çocuğu çocuktan öğrenerek bireysel ve toplumsal hayatımızı çocuk bilgisiyle yenilemekse bize düşüyor. Bu kampanya öncelikle yeni binyılda çocuk sancıları çeken herkesi bir araya getirmeyi amaçlıyor. Nietzsche diyor ya, her konuda oyumuz, bize aşılanmış olandır. Artık aşılanmış alışkanlıklarımızı terk etmenin zamanı gelmiş olmalı. Bundan böyle ruhumuzu, eylemimizi bütün sahihliğimizi ve hakikiliğimizle yönümüzü çocuklara çevirmek istiyoruz. Sözden eyleme geçerek bir şeyleri değiştirmenin, yenilemenin duygusal ve düşünsel ortak paydalarını oluşturacağımıza inanıyoruz. Belirsiz ve kayıp bir gelecek istemeyen herkes ama herkesi çocuk’ta buluşmaya çağıracağız. Daha iyi bir dünya için hem evet diyoruz hem de artık bütün oylarımızı çocuklar için vereceğimize söz veriyoruz. Çocuk Başlangıçtır projesi çocuk merkezli bir düşünce hareketi yanında toplumsal dayanışma ve çocuklar için bir araya gelme çağrısı olarak sürdürülebilir çocuk hareketinin de başlangıcı olacaktır.

Kimleri içine alacak bu çocuk hareketi?

Herkesi. Yeni binyılın çocuk hareketi, bireyleri ve kuruluşları çocuklar için yapabilecekleri her şeyi çocuklarla yapmaları yönünde özendirici bir öze sahip. Her çocuğun vazgeçilmez hakları olduğunu öğrendiğimizde ve kavradığımızda gelişme sağlayabileceğimize göre artık hepimiz çocuk okulunun öğrencileri olacağız. Ülkemizdeki çocukların yoksulluk, ihmal, ayrımcılık, çocuk işçiliği ve istismardan, hayatî tehdit oluşturan hastalıklardan, çevre faktörlerinden ve gelişmeyi engelleyen diğer zorluklardan nasıl etkilendiklerini öğrendiğimizde buna kim kayıtsız kalabilir ki! Suskunluk sarmalıyla üzeri örtülen sorunlar yumağının kolay çözülemeyeceği de bir gerçek. Çünkü, çocuk refahı herkesin sorumluluğudur. Sesimizi duyurarak işe başlayacağız. Çocuk gündemine politika yapıcılarının da ortak olmasını sağlayacağız. Çocuk hareketinde öncü ve gönüllü olacağız. Çocukların hayatında anlamlı bir farklılık yarattığınızda amaç ve hedefiniz daha da belirginleşecek. Göreceksiniz, çocuklar hayatımızın önceliği olacak. Yalnızca ülkemizin çocukları mı? Hayır! Bütün dünya çocukları için gönüllü çocuk elçisi olma bilinci ve davranışına ulaşmadıkça çocuk ödevimiz eksik kalmış demektir. Hareket için başkasını beklemeyecek, başlangıcı biz yapacağız. Bu toplum, sosyal duygu yüklü çocuk öncülerini çıkaracak ve hepimiz onların ilk yardımcıları olmaktan büyük heyecan duyacağız.

Kampanyanın bu denli uzun soluklu olması kesin çözüme ulaşma amacından mı kaynaklanıyor? Yani buna sorun çözülene dek sürecek bir kampanya diyebilir miyiz?

Çocuk alanındaki sorunların ilişki ağını kurmadıkça sorunu çözemeyeceğimize göre hemen şimdi yapılması gerekenler yanında kısa, orta ve uzun erimli çalışmaların planlanması hem gerekli hem de zorunlu. Çocuğa yönelik uyum yasalarını gerçekleştirirken bütün hukuk sisteminin çocuk haklarına, çocuk bakışına göre düzenlenmesi ve yapılandırılması gerekecek. Bu süreç çocuk merkezli anayasaya kadar ulaşmadıkça hedefine ulaşmış olmaz. Çocukların yaşama ve korunma hakkının korunması, çocuğa karşı her tür ayrımcılığın önlenmesi, çocuğun öncelikli yararının gözetilmesi, çocuğun görüşünün alınması ilkeleri hayata geçse de çocuk hakları hareketi yeni doğan her çocuğa karşı da kendini sorumlu hissedecektir. Zamanla ortaya çıkabilecek yeni sorunlara karşı yeni çözüm önerilerini üretecek ve gerçekleştirecek olan çocuk düşünce geleneği oluştukça toplumsal çocuk duyarlılığı hep diri kalacaktır.

Sonuç açısından ne kadar iyimser olabiliriz? Başlangıç, değişimi getirebilecek mi?

Dünyada gerçekleşen iyi şeylerin, en etkili ve dönüştürücü hareketlerin arkasında doğru insanların yer aldığını biliyoruz. Sosyal sorumluluk kampanyaları sabun köpüğü ya da balona değil zepline benzer. Toplumun yardımsever yapısına güvenerek para toplamanın çözüm olmadığını artık anlamış olmalıyız. Her başlangıç iyi ortaklar gerektirir. Yıllardır kök salmış yanlış gelenekleri bir anda değiştirecek sihirli formülümüzün olmadığını çok gerçekçi biçimde açıkladık. İyimserliğe gelince: İnsanın özünde iyimserlik olmasa bir gün dahi yaşayamaz. Çocuklar dışında her şeyi tartışabiliriz. Ve çocuklara karşı işlediğimiz hata ve suçlardan kim arınmak istemez ki? (Maste, Mart 2011, sayı 10) Ayrıca, bakınız.

13 Aralık 2012 Perşembe

Foto-Anı


Çocukluğumuz, kaçarcasına geçip giden...


Gelecek tedirgin edici ama yine de gelecek...


Belki biraz mizah yaşamı yaşanılır hale getirebilirdi...


Uzaklar ne kadar uzak olabilirdi ki?


Ya gerçeğin üşüten çıplaklığı?

Garmin'de Antreman Programı Oluşturma

Yüzme antremanlarını Garmin üzerinden takip etmek muhteşem bir kolaylık sağlıyor. Öncelikle antremanı rastgele olmaktan çıkarıyor ve planl...