2 Nisan 2013 Salı

Belgrad Gezi Günlüğü

-yirmisekizmartikibinonüç-

3:30 civarında evden çıkıyorum. El valizim ve sırt çantamda birlikte metroya binmekte biraz zorlanmış olsam da bir kenara sıkışmayı başarıyorum. Metroda “Kubbealti Misalli Buyuk Turkce Sözlüğü”nün reklamını görüyorum; reklamda iki cümle geçiyor.
 1. Bir mahzuru yoksa pencereyi acar mısınız?
 2. Bir mahsuru yoksa pencereyi acar mısınız?
Mahsur mu mahzur mu? Teyzelerle bunu biraz tartıştıktan sonra ben gugulluyorum ve doğrusunun hangisi olduğundan emin oluyoruz. Bu durumda ihtiyacımız olan Misalli Turkce Sözlüğü mü internet bağlantılı akıllı telefon mu diye düşünmeden edemiyorum. Metroda gördüğüm bir diğer ilan 18 günde otobüsle Avrupa turu; kulağa hoş geliyor ama fiyat beklediğimden fazla olduğu için ilgilenmiyorum.

Havalimanında yurt dışı harç pulu almaktan nefret ediyorum. Zaten pasaporta bir dunya para veriyoruz üstüne tekrar vergi vermek anlamlı degil. Vize masraflarından hiç bahsetmiyorum.

Boarding Gate'den geçtikten sonra sıra geldi gazete almaya. THY biletlilerin ücretsiz olarak gazete alabildikleri bir stand var ben kendime bonkor davranıyorum ve 4 gazeteyi çantama atıyorum. Uçağı beklerken onları okuyabileceğim. Gazeteler arasında Agos dikkatimi çekiyor. Agosu da bulunduruyor olmalarını takdir ediyorum.

Yanıma Miles&Smiles formunu almıştım onu uçuşla kabin görevlilerine vermem gerekiyor. Benim gibi cok sık uçak kullanmayan biri icin ne gereği var diyorum. Bellllki bir uçuşumu bedavaya getirebilirim.

Uçuş saatini beklemek icin Gate'e gidiyorum. 310 numaralı kapıda kalabalık arasına karışıyorum. Boş bir yere oturuyorum ve gazeteleri okumaya başlıyorum. Uçağa bindiğimde sürpriz bir olay yasıyorum. Yanlış bir koltuğa oturmuşum ve bunu koltuğun sahibi basımda dikilirken farkediyorum. Meğer eski bir arkadasım. 4 kısı bir apartman tutmuşlar. Haftasonu gezmeye gidiyorlarmış. Beklemediğim bir olay oldugu icin şaşırıyorum. Dikkatim dağılıyor ve gazeteleri okumak yerine hızlıca gözden geçiyorum. THY yemek konusunda iyi. Deniz ürünleri menüsü de gayet güzel ve lezzetli.

Heyecanla bekliyorum Nikola Tesla Havalimanı’na inmeyi. Belgrat programı icin neler yapacağız Voja ile konuşmadım. Bir program ayarlamıştır diye umuyorum.
Voja (Voya) ilk yardım doktoru. İşten arta kalan zamanlarda seyahat etmeyi çok seviyor. Onunla birlikte gezmek son derece keyif verici benim için. Akıcı ve anlaşılır bir ingilizce konuştuğu için sohbet ederken zorlanmıyoruz. Ben dinleyici olmayı seviyorum.

Voja beni Havalimanı'ndan almaya geldiginde ben bagajımın çıkmasını bekliyordum ama farkettim ki Zürih uçağının bagajlarının oldugu yerde bekliyormuşum. Neyse ki durumu erken farkettim. Havalimanı küçük olunca sadece bizim uçağın indiğini varsaydım galiba. Voja ile birlikte alışverişe gidiyoruz. Fotograf makinem icin uzun zamandır aradığım veya aradığımı varsaydığım güzel bir çanta bulup alıyorum. Daha mı ucuza bulmuş oldum, sanmıyorum ama ihtiyacım vardı ve aldım. Yemek yemeğe gerek görmüyorum, uçakta yediğimi son öğün olarak kabul ediyorum. 
Eve geçiyoruz. Miroslav ve Alex bizi davet etmişler.


Oraya kahve icin uğruyoruz. Miroslav’ın yaptıgı muhtesem çöreklerden tadıyorum. Hayat üzerine konuşuyoruz kahkahalarla birlikte. Saat geç oldugu icin ayrılıyoruz.

Cuma, erken kalkmam gerekmediği halde erken uyanmış olmam biraz kitap okumama vesile oluyor. Hizlica nette haberlere baktıktan sonra, kahvaltıdan önce duş almak iyi geliyor. Sade bir kahvaltı ile öğünü geçiştiriyoruz. Çay olmaması buyuk bir eksiklik olsa da kahveyle telafi ediyorum.

Biraz Belgrad tarihinden bahsedeyim. Vikipedi Belgrad hakkında söyle diyor: Belgrad Sırbistan'ın başkenti ve en buyuk şehirdir. 1,2 milyonluk merkez nüfusu ve 1,7 milyondan fazla metropolitan nufusuyla güneydoğu Avrupa'nın en buyuk sehirlerinden birisidir. Voja'nin dediğine göre nüfusu 2 milyon civarında ve eski Yugoslavya'nın en buyuk sehri ve o zamanın devlet yönetim birimlerinin oldugu sehir. Havalimanı'ndan merkeze doğru gelirken komünist partinin binasını gösterdi bana. Komünizmin insanların beceriksizliğinde insafsızca harcanmış olmasına üzülüyorum. İnsaf ve eşitlik barındırıyordu. Ama uygulamada sıkıntılar kapitalizmi tolere etmeye yetmedi. Belgrad ayrıca Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği Plata'da yer almakta. Kentin eski yerleşim alanı olan Kalemegdan nehirlerin sag kıyısında kurulmuş. 2. Dunya savasından sonra yeni Belgrad kurulmuş ve sehir Zemun Krnjača ve Ovča yerleşim yerleriyle birleşmiş. Vikipedi'nin dediğine göre sehrin iklimi dört mevsim düzenli yağışlı iklimi ile ılıman okyanusal, ılıman kıtasal ve ılıman dönencealtı iklim kuşaklarının etkisi altındadır. Ocak ayı sıcaklık ortalaması 0.4 derece, Temmuz 21.8; yıllık ortalama ise 12.2 derecedir. Sehir kanuni Sultan Süleyman ve 250 bin askeri tarafından 1520 dolaylarında alındı ve sancak haline getirildi. Sırbistan tarihi o kadar cok ölümlerin ve degisimlerin meydana geldigi bir coğrafya ki insan okurken bunalıyor. Sehrin ismi sirpcada beo (beyaz, ışık) ve grad (kent) sözcüklerinin birleşmesinden oluşuyor. 

African Arts Museum






Öğleden sonra gittiğimiz African Art Museum'da orijinal bir sey yoktu açıkcası. Gördüğümüz, ağaçtan yapılmış ve belki toplumun bazı totemlerini simgeleyen bu heykelcikler; ait oldukları topluma bereket verdiler belki de, onları savaşta ve barış'ta korudular ve geçmiş ruhları kutsadılar. Müze'den sonra Knez Mihajlova'ya gidiyoruz. Yemek tercihimizi Türk restoranından yana kullanıyoruz. 



Mercimek çorbası ve Iskender sipariş ediyoruz. İskenderin üzerine erimiş sıcak tereyağı eklemediklerini söylüyorlar. Yağmur başlamıştı biz restorantta otururken, geç kalmamak icin fazla oyalanmadan çıkıyoruz. Alış veriş yaptıktan sonra eve geliyoruz. Yorgun hissettiğim icin biraz dinlenmek istiyorum. Aksama Voja'nin arkadaşları gelecek. O yemek icin bir seyler hazırlamaya girişiyor. Ben de biraz uyuyorum. Uyandığımda kendimi daha iyi hissediyorum. 



Christina (kika) Eylül ayında düğün yapmayı planlıyor ama organizasyon icin biraz geç kaldığını düşündüğü icin endişeli. Aslında genel hali neşe ve stres, endişe, acelecilik gibi özelliklerin karışımı. Daglar kızı Reyhan tanımına uyuyor. Düğün icin ikinci bir elbise seçmesi gerekiyormuş ve bir türlü karar veremiyormuş. Çünkü o gunün parlayan yıldızı o olması gerekiyormuş. “Öyle Bir Geçer Zaman Ki” adlı turk dizisinin hastasiymis. Sirpca alt yazılarının hemen hazirlanmamasindan şikayet ediyor. En cok beğendiği diğer diziler “Yaprak Dökümü” ve “Ezel”. “Süleyman the Great”ten bahsediyoruz. Osmanlı tarihinin Türkler ve Sırplar icin bir paydaş olabileceğini söylüyorum. Voja, Kazikli Voyvada’yi hatırlatıyor. Sanırım bazı olaylar hiç unutulmuyor ama eğer birlikte yasama gereğinden bahsediyorsak toplum olarak bazı olayların ajite edilmesinden sakinmaliyiz. 


Maca (matza diye okunuyormus) ise düğün organizasyonları yapıyor. Ama ilginç olan, kız kardeşi Belgrad'da bir Türk Koleji'nde öğretmen olarak çalışıyormuş. Beyza Koleji buradaki en iyi okullardan biriymiş. Eğitimin ne kadar iyi oldugundan bahsediyor. Pahalıymis ve öğretmenlerin maaşları da devlet okullarına göre daha yüksekmis. Bu hafta gitmeyi düşündüğüm “Selam” filmini hatırlıyorum. Annem mutlaka gitmelisin demişti. Takdir ediyorum onları. Farklı ülkelerde calışan ailelerinden uzakta, vatanlarından ayrı, hayata tutunmaya çalışan fedakar öğretmenleri takdir emeliyiz. Üstelik Türkiye'nin tanıtılması ve türkcenin yaygınlaşması icin uğraşıyorlar.

Ivana ise İngilizce kursuna gidiyormuş. Su aralar iş arıyormuş. Bir tür tatilde olduğunu ve şanslı olduğunu söylüyorum. İnsanlar işe giderken zaten mutsuz gidiyorlar dediğimde Haklısın ama para kazanmam gerekiyor diyor. 



İvana gülerken kendinden gecen insanlardan. TV'de 'Big Brother' programı hakkında konuşuyoruz. Bizde bir zamanlar yayınlanan 'Biri Bizi Gözetliyor'' tarzında bir program. Zamanında bizde bayağı patırtı kopartmıştı ama sonra unutuldu gitti. Programdaki yarışmacılar Survivor yarismasindaki ünlüler tanımına uyan VIP kişiler. İvana ve diğerleri onlarin aslında VIP olmadıklarından bahsediyor. Programın ilk gunünde 'bicth' tabir edilen kızın yaptıklarından bahsediyorlar. Geç saate kadar sohbet ediyoruz. 
...

Erken kalkmamız gerekmedigi icin acele etmiyorum yataktan çıkmak icin. Kahvaltıda kurabiye ve çay yeterli oluyor. Miladin, afyonu patladıktan sonra bize katılıyor. 



Dün gittiği workshop hakkında yaşadıklarını anlatıyor. Lise öğrencilerinin ne kadar kontrolsüz ve disiplinden yoksun oldukları hakkında buyuk bir hayal kırıklığı ve üzüntü ile deneyimlerini paylaşıyor bizimle. Eğitim sisteminin sorunlarından bahsediyoruz. Čacak'a gitmeden önce Maja uğruyor kahve icin. 



Maja İngilizce öğretmeniymis. Gecen sene gittiği İspanya seyahatinden bahsediyor. Belgrad'dan ve istanbuldan konuşuyoruz. Viyana'ya gittiğinde cok da geç olmayan bir saatten sonra açık mekan bulmanın zorluğundan anlatıyor. İstanbul’un gunün her saatinde canlı ve kıpır kıpır olduğunu anlatıyorum ona. Cümlelerime trafik stresi ve insanların kabalığını katmamaya çalışıyorum. 

Čačak yaklaşık 130 km mesafede Belgrad'a. Karadeniz'de seyahat ediyor hissi veren yollardan, köylerden geçerken Evliya Çelebi’yi düşünüyorum. Sırp tarih kitaplarında ismi geciyormuş. Merhum, zamanında buralara da gelmis. Yazdığı seyler buranın da tarihine ışık tutar nitelikte. Mostar icin yazarken de Sivas ve Antalya'dan bahsederken de bahsettigi bir bütünün farklı görünümleri. Bütünün dunya mı Osmanlı toprağı mı yoksa kızıl elma mı oldugu birbirine karışıyor. Parçalar teklesiyor, Ehrimen ve Ahuramazda ringe çıkıyor kırk gun sürecek olan savas başlıyor, iyi kötüye galip geliyor. Aydınlık kaplıyor her tarafı. Yorgunluk aydınlık hanesine yazıldığında karanlık bastırıyor. 
 ... 

Haberlerde bu sabah Belgrad'da çıkan yangından bahsediyor. Söndürülmüş. Gecen hafta bir lise öğrencisi arkadaşına sopayla vurmuş. Eğitim Bakanı bununla ilgili açıklama yapıyor. Kombank Arenada Severina'nin konseri varmış. Muhabirin heyecanına bakılırsa buyuk bir organizasyon. Čacak'ta aksam olmak üzere. Madam Sredovic bize kendi yaptıgı pastadan ikram ediyor. Afiyetle yiyoruz. 



Çocuklarla oynamak her zamanki gibi yorucu. Onlar beni anlamıyor; ben de onları anlamıyorum. El hareketleriyle anlaşmaya çalışıyoruz. Gordana ile bazı is planlarından konuşuyoruz. Bunu not ediyorum. Acıkıyoruz. Gordana mutfağa geçiyor Çin yemeği yiyeceğiz diye biliyorum. 




Gordana da İngilizce öğretmeni. Burada bir devlet okulunda çalışıyormuş. Okulla ilgili anılaını paylaşıyor. Yemekte bol bol sohbet ediyoruz. Bazı el işaretlerinin farklı kültürlerde nasıl anlamlandirildigindan bahsediyoruz. Yemekten önce konuşma arasında 'Mudo City' Mağazası'ndan bahsederken mudo'nun sirpcadaki karşılığını duyunca ister istemez gülüyorum. Hep birlikte gülüyoruz. Marka ismi belirlenirken bunlara dikkat ediyor olmalilar diye düşünüyorum. Muhtesem yemekler eşliğinde sohbet ederken bunu anımsıyoruz. Gordana'yi istanbula davet ediyorum. Gecen sene gittiği Yunanistan seyehatinden bahsediyor. Keyifle dinliyorum. Ege'de bir yer; ama turk tarafinda tatil yapmanın daha ucuz olup olmayacağını düşünüyorum. Antalya'da bazı otellerin yabancılara turklerden daha ucuz fiyatlarda tatil yapabilme imkanı tanıdığını söylüyorum. 

Sırada Sarajevo fotografları var. Youtube'dan Sevdalinka dinliyoruz. 

Saat 2'ye gelirken yatmamız gerektiğine karar veriyoruz. Kahvaltıyı atlıyoruz güne kahve ile başlamak iyi hissettiriyor. Öğlen oldugu icin lunch oluyor ilk öğünümüz. Yemekten sonra Marko geliyor. 


Onu tekrar görmeyi umuyordum. Bosna'dan bahsediyoruz, gelecek hafta Prag'a gidecekmiş ardından ortadoğu. Burada bir müzede sanat tarihçisi olarak çalışıyor Marko, yakında hazırlanacak olan sergiyle ilgili bilgiler veriyor fotograflar eşliğinde. Sonra kahve icmek icin evden ayrılıyoruz. Pazar oldugu icin bir cok yer kapalı. Oturmak istediğimiz Cafe kapalı oldugu icin yakındaki bir baraj golünün cevresinde yer alan boat hause'lardan birine oturmaya karar veriyoruz. 







Hava beklediğimizden güzel. Güneşli ve rüzgarsiz. Özellikle Belgrad cok ruzgarliydi. Kosova dedikleri rüzgar tipinden bahsetti Voja, belli periyotlarla esermiş (1 günlük, 3 günlük, 7 ve 21 günlük rüzgarlar). Bu rüzgarlar estiği zaman kemiklerine kadar usurmussun. Güneşten yeteri kadar istifade ettigimizi düşünüp Marko'yu evine bırakıyoruz. Tekrar görüşmeyi umuyoruz. Belgrad'a dönmek icin yola çıkıyoruz. Yol boyu Avrupa birliği, Balkan ülkeleri Kosova, Tito Zaman'ından ve Türkiye'den bahsediyoruz. Yolu neredeyse yaraladık yolumuzun üzerinde bulunan Oplenac Royalty palasa uğruyoruz. 







Yürüyüş icin harika bir alan; biraz yürüyoruz. Yolumuza devam etmeliyiz. Belgrad'a yaklaştıkça hava bulutlaniyor. İleride bir yerlerde yağmur yağdığını görebiliyoruz. Birazdan biz de yağmur sahasına girmiş oluyoruz. Kitabıma gömülmüşken telefondan kulağıma çalınan müziğe eşlik ediyorum. Alatli zorluyor, bazı kısımları defalarca okumak zorunda kalıyorum acaba doğru mu anladım yoksa yanlış mı diye. Evin önüne geldiğimizde karanlık bastırmış oluyor. Çantamızı ve paketlerimizi alıp yukarı çıkıyoruz. Yemeğe Miroslav'a gidiyoruz. Yemekler, törenler, şarkılar, kültürler bir kültürün cok önemli parçaları. Es geçmemek gerekir diye düşünüyorum. 
...

Bugün 1 Nisan. Okulda olsaydık, ya bize birileri saka yapıyor olurdu ya da biz yapıyor olurduk. Uyandıktan sonra netten haberlere bakıyorum. Google beta uygulamasına bakıyoruz. Bugun icin ozel hazırlanmış. Gercekten telefonunun veya bilgisayarını koklayan olmuş mudur acaba diye düşünüyoruz. Kahvaltı icin üst kata çıkıyoruz. Bizim alıştığımız kahvaltı tarzına yakın olmadıgı icin zorlanıyorum. Tıpkı tuvaleti kullanmakta hala zorlandığım gibi. Alışkanlıklar bizim önemli bir yönümüzü oluşturuyor. Eve ayakkabı ile girilmesi hala ilginç geliyor. Annem cok kızardı. Oğlum evde namaz kılınıyor, sokağın pisliğini eve getirmeyin derdi. 
Kahvemizi iciyoruz. Bugün Belgrad'da son gunüm. Aksama donecegim. Eski teknoloji hakkında konuşuyoruz. Floppy disc kullandığımız ve icine dunya kadar bilginin sığdigini düşündüğümüz zamanları anımsıyoruz. Çocukluğumuzun tek kanalli Televizyonu'nu, pazar sabahları izlediğim klasik müzik konserlerini, Grundig televizyonumuzu hatırlıyorum. Smart tvlerde, fotograf makinelerimizde, smart phone'larimizda her uygulamaya ulaşabiliyoruz artık. Hala eksik hissediyoruz kendimizi, hala açiz. İhtiyaclarimiz bitmiyor. Hep ulaşmak istediğimiz standartlar var 
... 

Hava bir günde nasıl bu kadar soğumuş olabilir diye şaşırıyorum. Arabayla knez Milajlova'ya gidiyoruz. Daha önce geldiğimde gittiğimiz mekanları hatirlayabiliyorum. Biz bu sokaktan gecmiştik, ileride falanca bina var diyorum. Bir albümün sayfaları arasında dolaşmak gibi. İnsan gecmisinden güç alabilmeli, gelecek dediğimiz de gecmisin tekrarından öte nedir ki!? Plak almayı düşünüyorum. 



İkinci el kitap ve plak satılan bir yer görüyoruz bir sokakta. Gayet uygun bir fiyata alıyorum plakları. Kahve icmek icin caffeeshopa giriyoruz. 



Bugun 1 Nisan oldugu icin Hırvatistan'ın bizden artık vize istediğini hatırlatıyor Voja. Sırbistan'dan hangi ülkelerin vize istediğini soruyorum. İngiltere ve Amerika hariç hiç bir ülkenin vize istemediğini söylüyor. Çünkü Sırp kadınlar ve erkekler extra-ordinary güzel oldukları icin diğer ülkeler vize istemiyor diyorum. Biraz yürüyüşün ardından yemek yemek icin yunan restoranına gidiyoruz. Lavasta doner yiyoruz. Ama yunan doneri! Tavuk eti oldugu icin yemekte çekince görmüyorum ama bu içimdeki tedirginliği de atmak zor oluyor. Bu gidişle yurt dışında vejeteryan olacağım galiba diye düşünüyorum. En sagliklisi bu. Eve gidip biraz dinlenmeli ve valiz hazırlamalıyım. Uçuşu kaçırmak istemiyorum. Eve geçiyoruz, yolda arkadaşların komşusu Violetta arıyor. Evine davet ediyor. 





Violetta muhcup edici bir misafirperverlikle bizi ağırlıyor. İstanbul aşığı, bir iki defa istanbulda bulunmuş. Satın aldığı lambayı gösteriyor. Ama aklımıza takılan ilk soru bu lambanın uçakla nasıl getirilebildigi oluyor. Kırılmamasi icin kucağında getirmiş. Evinin demir pervazini gösteriyor. İstanbulda yaptırmış ve Belgrad'a getirtmiş. Babası Yugoslavya zamanında elçilik görevlisi oldugu icin çocukluğu Sudan, Zanzibar gibi ülkelerde gecmis. Biraz Arapça biliyor. Dogu kültürüne yabancı olmadıgı gibi buyuk bir hayranlıkla bahsediyor. Batının dakikliginden ve kosturmacasindan dogunun dinginliğini ve sofistike yapısını tercih ettigini anlatıyor. Yemek kültürü, koku, baharat, el işçiliği gibi doğuyu tanımlamada kullanılabilecek başlıkları sıralıyor ve sonra biz böyle değiliz diyor.

Ortama neşe katmak için müzik açıyoruz. Herkes şarkıya eşlik ediyor.



İstanbuldayken insanların güleryüzü davranmasından, ne kadar medeni olduklarından bahsediyor, şaşkınlıkla dinliyorum. Miroslav ve Voja ile sık sık tatlı tatlı atisiyorlar. Bu heyecan bu merak ve canlılık hayranlık uyandirıci. Akıcı ve anlaşılır ingilizcesi sohbeti akıp götürüyor. Bir süre sonra eşi bize katılıyor.


Sirpca konuştuğu halde ben dahi ne kadar espri sahibi biri olduğunu anlamakta zorlanmiyorum. Onları istanbula davet ediyorum; tıpkı Miroslav, Alex, Maja, Miladin, Gordana ve digerlerini davet ettigim gibi. Violetta benden zorla tekrar gelecegime dair soz alıyor. Sizde soz vermek cok önemlidir ben biliyorum diyor. Geç kalmamak için eve geçiyoruz. Aceleyle vlaizimi hazırlıyorum. Miladin'le vedalaşıyoruz. Yaklaşık yarım saat sonra havalimanına varmış oluyoruz. Havalimanında kahve içmeyi ihmal etmiyoruz. Ucakta kotuğuma oturduğumda Belgrad’da yağmur başlıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Garmin'de Antreman Programı Oluşturma

Yüzme antremanlarını Garmin üzerinden takip etmek muhteşem bir kolaylık sağlıyor. Öncelikle antremanı rastgele olmaktan çıkarıyor ve planl...