(Saving Mr. Banks filmine ithafen)
....
gelecek geçmişi tamir etmekle geçecek demişti kulağıma fısıldayarak. inanmak an'ı yanıltmak geleceği yamultmak demekti inanmadım. inanmadığımı da şimdi anlıyorum açıkçası. sisli havaları sevmezdim. görmek eziyetten de öte imkansızlaşırdı. yine böylesi bir günde yani benim sembolizmin dibine vurduğum bir günün akşamında geçmişe göz kırparken kendimi kınamıştım. boş vermek o esnada yapabileceğim bir şey değildi. boş vermek yokluktu. kopan bir fırtınanın üstümüze savuracağı kaya parçalarıydı. ezilmekten değildi korkum bunu yaşarken bütün sağduyumu kapı dışarı edecek olmamdı. hücrelerimde akan kanın sıcaklığını duyumsamak beni ele veriyordu. artık çatılardan buzlar da sarkmıyordu. bencileyin düşmüyorduk yürürken. mevsim kıştı ama sonbahardan kalma günler vardı. benim en ihtiyaç duyduğum şey sessizlik de değildi. gürültü yalnız olmadığımı hatırlatıyordu. anlatmak çaresizce anlatmak... neye yarardı ki? evrende nokta kadar bile yeri olmayan biri için anlatmak bir işe de yaramadı. değerli suskunluk dediydi. belki de diyesiydi. bunu şimdi kestiremiyorum. hep parça parça görüntüler. fotograf gibi, gece çakan şimşeğin etrafı birden aydınlatıp tekrar karanlığa gömülmek gibi. oluyorsun ve ölüyorsun. hayat sadece iki noktaya bağlıydı. acıyı çayımıza tatlandırıcı yapmayı maharet bilmedim. olmak acı vericiydi. sen hissetmiyorsun o an belki ama anneler hissederdi. ya ölmek... lütfen kapatalım bu bahsi. bana umut aşılamalısın. hem ben daha küçüğüm. yeni şeyler öğrendiğimde gözlerim parlar bilirsin bunu. üzüntün de yüzüme gölge yapar. güneş ol dedim ya. güneş ol.
ah yavrucuğum, seneler var ki, kendi köşemde kıvrandım durdum. bazıları büyük anlamlar yükledi buna, bazıları kendini beğenmiş dedi. haşa, haddim değil. en fazla kenarda oyuna davet edilmeyi bekleyen uysal bir çocuk gibiydim. kuralları bilmiyordum. davet almak için kendini ispatlamak gerekiyordu. ya da kendin kuracaktın kendi oyununu. kurallarını da sen belirlerdin o zaman. karışan eden olacaktı ama ne gam. kime ne.
zamanla bilincim aptallığımı geride bıraktı dedi miydim. öyle oldu ya, buna büyümek diyorlar. zamirlerden nefret ediyorsun bir süre sonra. ikilenen zamirler paslı bir tat bırakıyordu genzimde. normalin dışına çıkmayı da normal olmayı da içime sindiremediğim zamanlar. hızlı geçmiş ya; hızlı geçmiş... üstü kapatılan bir aptallığa düşmedim. bütün aptallıklarımın üstünü açık bıraktım. bu hayatı ben seçmedim. şimdi bile geçmişimi yaşıyorum. benim lisanımda tek bir zaman var: geçmiş; parçalanmışlı geçmiş ve parçalamışlı geçmiş, anca ikiye ayırabildiğim bir geçmiş. ikisini de mebzul miktarda anlatırım ama sizin lisanda karşılığı var mı ki kuzum? sahi sizin lisanınız neydi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder